Doktorlar köpeği sahibine veda etmek için getirdiler
Doktorlar köpeği sahibine veda etmek için getirdiler
Toplananlar, Duke’un yatağa atlayışını hayranlıkla izlediler; normal şartlarda bu hareket pek hoş karşılanmazdı. Ancak bu sıradan bir an değildi. Duke’un kuyruğu öfkeyle sallandı; neşe ve heyecanı yansıtan bulanık bir hareket, odadaki kasvetli havayı değiştirdi. Sanki Duke, herkesin hissettiği kesinliği kabul etmeyi reddediyor, bunun yerine paylaştıkları bağı kutlamakta ısrar ediyordu.
John, zayıf ve solgun olmasına rağmen gülümsemeyi başardı ve eli Dük’ün kürküne değdi. Aralarındaki bağ elle tutulur cinstendi; birlikte geçirdikleri yılların, zorluklara omuz omuza göğüs germelerinin bir kanıtıydı. İnsanla hayvan arasında geçen, kelimelerin olmadığı bir dil, derin bir anlayıştı.
Dük’ün havlamaları hafif iniltilere dönüştü; burnu John’un elini dürterek onu ayağa kalkmaya, oynamaya, birlikte bir devriye daha yapmaya teşvik ediyordu. Doktorlar, gözleri buğulanarak, sergilenen derin sevgi ve sadakati fark ederek izlediler. Bu, bir köpeğin kalbinin saflığını, durumun gerçekliğine meydan okuyan sarsılmaz bir bağlılığı hatırlatıyordu.
O anda bir şeyler değişti. John’un düzensiz olan kalp atışları düzeldi. Daha önce sığ olan nefesi derinleşti. Doktorlar bakıştılar; sessiz bir şaşkınlık ve umut iletişimiydi bu. Dük’ün varlığı, partnerine olan sarsılmaz inancı, John’un içinde bir şeyleri harekete geçirmiş gibiydi; hayatın güzelliğini, aşkın gücünü hatırlatan bir şey.
Dakikalar uzadıkça uzuyordu, her biri birer hediye gibiydi; John ve Duke bu beklenmedik ertelemeyi paylaşıyordu. Evet, bu bir vedaydı, ama aynı zamanda olanların bir kutlamasıydı da. Duke’un gözünde bir son yoktu, sadece hayatlarını tanımlayan bir ortaklığın devamı vardı.