Siyah Kese
Kerem’in el yazısıydı. Tanıdığım o düzgün, belirgin harfler…
Kağıtta sadece şunlar yazıyordu:
“Affet beni.”
Arkasını çevirdim. Bir isim ve bir adres:
Selin Aydın – Ayvalı Apartmanı, Kat 3.
Donup kaldım. Gözlerimi kayınvalideme çevirdim. Göz göze geldiğimizde ilk kez bir insanlık belirtisi vardı yüzünde. Fısıldar gibi konuştu:
“Oğlumun sana söylediği gibi, geçmişi bitmemişti. Bu kadınla yıllarca birlikteydi. Düğünden üç ay önce terk etti. Ama o hâlâ bekliyor. Beni buldu. Yalvardı. Bense sustum. Ama artık susamam…”
Bir an durdu. Bakışlarını kaçırdı.
“Eğer her şeyi bilerek evlenmek istiyorsan, git salona. Ama bilmiyormuş gibi yapamazsın artık.”
Son kez gözlerime baktı.
“Ve lütfen… beni bir daha anne diye çağırma.”
Kapıyı kapattı. Geride yalnız kaldım. O an, tüm düğün sesi, gürültü ve kahkahalar sustu. Sadece kendi iç sesimi duydum. Aynadaki halime bir daha baktım. Gelinliğim pırıl pırıldı… ama içim darmadağın.
Bir süre öylece oturdum. Kağıdı tekrar aldım. Adresi ezberledim. Sonra kapıya vuruldu:
“Hazır mısınız gelin hanım? Salona alıyoruz!”
Hiç yanıt vermedim. Sadece ayağa kalktım. Kağıdı dikkatlice gelin buketimin içine yerleştirdim. Kapıyı açtım.
Ama koridora değil…
Tam karşıdaki yangın merdivenine yöneldim. Adımlarım hızlandı. İçimde bir boşluk değil, tuhaf bir özgürlük duygusu vardı.
İlk defa nefes aldım. Derin, korkusuz bir nefes…
“Ben seçiyorum artık hayatımı,” dedim.
Ve yürüdüm.